BİR MAHZUN YÜREK BİR İŞGAL EDİLMİŞ RUH:

AZİZ KUDÜS YOLCULUĞUNDAN GERİYE KALAN

 

Canan Olpak Koç

 

Gökte yapılıp yere indirilen şehir. Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.

Sezai Karakoç

 

Ne zaman bir masal dinlesek kafamıza üç elmanın düşeceği sonu bekleriz. Devler, cinler, periler şahıs kadrosu olsa da bizi ilgilendiren kötüleri yenmenin sevinci ve gururudur. Zalim ne kadar güçlü görünürse görünsün kazanan iyi niyettir, masum yüreklerdir. Hakiki olandır. Çünkü o son ile hakikati görmeye başlamışızdır. Hakikat ortaya çıktıktan sonra artık masalların yalan olduğu söylense bile kandıramazlar bizi. İşte öyle masalların sonu bir yolculuğa çıkar. Kudüs yolculuğu gibi… Dünyanın görmemezlikten geldiği, kendisini güçlü göstermek için dev, cin, peri rollerine bürünen insanların zulümle abad olmaya çalıştığı bir yere, Filistin topraklarına…

 

Duanın Yaradan ile kulun konuşması olduğuna inanıyorsanız sizi bol bol dua etmeye teşvik edecek bu şehirle tanışmak gerekir. Bütün kutsal dinlerin olduğu gibi Müslümanların da gözbebeği olan Kudüs, sayısız Peygambere kucak açmış, kokularını hâlâ toprağında, ağacında, suyunda taşıyan şehirdir. Aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir. Bu değerin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim ve hadislerdir. Bu kutsal kaynaklarla taçlanan şehir ve bulunduğu bölge Filistin, maalesef İsrail’in işgali altında.

 

İşgalin hasta bir benize çevirdiği Filistin sokakları, kendisine merhem olacak yolcularını her daim beklemektedir. Coşkulu ama garip bu sevgiye muhtaç Filistin, Müslümanların garip coğrafyası olarak kalmaya devam etmektedir.

 

Filistin’de her biri ayrı ayrı anlatılmaya değer birçok şehirle karşılaşırsınız. Her bir şehirde İslam’ın farklı bir yüzü sizi karşılar. Ancak gördüğünüz bütün güzelliklerin ardından gülümsemenizi eksik bırakan adımlar vardır. Burkulan ayaklarınız değil yüreğinizdir. Dinlerin kalbi, imanın en saf hali ile karşı karşıya kalmak, böyle arı bir suyu, doyamayacağını bile bile içmeye benzer. Bir süre sonra gezdiğim, gördüğüm bir yana yeter ki adın anılsın Filistin/Kudüs demeye başlarsınız.

 

Adın anılsın mahzun Filistin, aziz Kudüs...

 

Adını anmak, namını vurgulamak uğruna İstanbul’dan havalanan uçakla yaklaşık iki saatlik bir sürede kuşlarla yol arkadaşlığı edilerek Tel Aviv’e ulaştık. Ben Gurion hava limanının her tarafı “Siyonizm bizim için sonsuz bir ideal!”, “Milyonlarca Yahudi ve Hristiyan bu topraklarda bir ideal uğruna bir araya geliyor.” ilan görselleriyle dolu. Dikkatimizi çeken diğer şey melon şapkalı Yahudiler oluyor. Zekeriya Aleyhisselâm’ın, İbrahim Aleyhisselâm’ın, Sare validemizin, İshak Aleyhisselam’ın, Yunus ve Yusuf Aleyhisselâm’ın, Davut Aleyhisselam’ın, Selman-ı Farisi Hazretleri’nin, Rabiatü’l Adeviye Hazretleri’nin, daha nice enbiya ve evliyanın medfun olduğu, “etrafı mübarek kılınan” Kudüs’e dair hiçbir iz yok burada.

 

Türkiye’den gelindiği öğrenilince hafifte olsa yumuşayan bakışlar, soruların art arda gelmesini elbette engellemedi. Buraya neden geldi - niz? İlk defa mı geliyorsunuz? Ne işiniz var?... İş öyle ileri gitti ki bazı kontrollerde, kendisi birçok torun sahibi olan kişilere dedenin adı neden bu? diye sorularak hiç bitmeyen Brion Havaalanı köşelerinde üç dört saat hiçbir açıklama yapılmadan bu kişilerin oturtulmasına kadar vardı.

 

Sabır müminin kılıcı ise vardır bir hikmeti denilip beklemeye değen bir toprağa adım atacaksanız zaman akar gider. Hz. İsa kadar çileli, Meryem annemiz kadar arınık, evlat imtihanı kadar zor bir sınav değildir yine de beklemek... Hz. Yakup’un gözyaşları ile ıslanan topraklara el değdirmek için beklemek neydi ki?

 

MADDEDEN MANAYA GÖÇ: KUDÜS SOKAKLARIN AKRABALIĞI

 

“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu Varıp eşiğine alnımı koydum Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu.”

Mehmet Akif İnan

 

Şehirleri en iyi ifade eden yerler çoğunlukla sokaklarıdır. Her gün yüzlerce hatta binlerce kişi arşınlar duya duya şehrin insanlarının nabzını. Kudüs sokakları da işgalin ve iskânın bütün çıplaklığı ile ele verildiği yerler. Buna rağmen atılamayan o ruh size; ben Mardin’den, İstanbul’dan bir parçayım diyor. Sağlı sollu esnaflar önceden bir yerlerde sizinle karşılaşmış gibi bakınıyorlar yüzünüze. Bütün dinlere yönelik değişik hediyelik eşyalar var. Ya şekel ya dolar… Yine bir pes ettirme politikası olarak her şey pahalı burada. Sadece turizme değil fiyatların yüksekliği zaten gelirleri çok düşük olan Filistinlilerin geçinemeyerek bu toprakları terk etmesi için planlı bir uygulama deniliyor.

 

Mescid-i Aksanın etrafındaki sokaklar genel anlamda Müslümanların yaşadığı sokaklarla benzerlik gösteriyor. Kudüs Belediyesi’nin taraflı bir uygulamasını burada da görmek mümkün. Yahudilerin yaşadığı yerler temiz ve bakımlıyken Müslümanların yaşadığı alanların kasıtlı olarak çöplerinin geç toplandığı söyleniyor. İsrail her fırsat eline geç - tiğinde boş kalan, kullanılmayan bir evi kendi kanununa göre istimlak edebiliyor. Aynı uygulamanın camiler için de yapıldığı dile getiriliyor. Bu işin madde kısmıyken asıl yolcuğu kutsal kılan manaya geliyoruz.

 

MURABITLARIN/GÖNÜLLÜ BEKÇİLERİN MEKÂNI: MESCİD-İ AKSA VE KUBBETÜ’S-SAHRA (CENNET KAPISI)

 

“Karada ve denizde şehit olan hiçbir kul yoktur ki/ Beytülmakdis’in müezzinlerinin ezanlarını/ gökten işitmemiş olsun.” “Tatlı sular ve dölleyici rüzgârlar/ Beytülmakdis’in kayasından çıkar.”

ADONİS

 

Kudüs şehri ne Tel Aviv’in dünyeviliğini taşıyor ne de bu dünyayı terk ediyor. Kendini saklamayı bilmiş Doğu Kudüs’te her taraf taş ve mermer, her yer ibadethane dolu, Osmanlı’nın eseri ve izleri var. Bunlardan bazıları: Şeyh El Cerrah Mahallesi, Selahaddin Caddesi, İbn-i Haldun Caddesi, Ali İbn-i Ebi Talib Caddesi ve en ihtişamlı olanı Kanuni Sultan Süleyman Caddesi…

 

Asıl ismi Medinet’üs-Selam/Dar’üs-Selam yani “Selam Yurdu” olan Kudüs tek tanrılı bir şehir olmuştur daima. Kudüs, Mescid-i Aksa ile özdeşleşmiş bir şehirdir. Oysa Mescid-i Aksa yukarıda bahsedilen sokakların içerisinde bir alan. Sadece Müslümanların alındığı bu alana muhteşem kapılardan giriliyor.

 

Beytülmakdis yani Kudüs’ün bizler için niçin önemli olduğunu asıl kaynaklardan yola çıkarak açıklamak faydalı olacaktır. Kutsal Kitabımız da “Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren O (Allah) yücedir.” (İsra, 17/1) der, Yaradan.

 

Hz. Meymune (r.a.) peygamberimize sordu: “Ey Allah’ın Resulü, bize Mescid-i Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildirir misiniz?” Sevgili Peygamberimiz cevaben: “Oraya (Mescid-i Aksa’ya) gidin ve içinde namaz kılın.” Resulullah (sav) sözlerine daha sonra şöyle devam etti: “Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” Yine Hz. Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyorlar ki “Medeniyetler Kudüs’ün duvarlarından doğdu.”

 

Ebuzer El-Gıfari Hazretleri (ra) Hz. Peygamber’e (sav) soruyor: “Yeryüzünde Allah adına yapılan ilk mescid neresidir?” Allah Resulü diyor ki “İlk mescid Kâbe’dir.” “Peki ya ikincisi?” “O da Mescidü’l Aksa’dır.”

 

Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram’dan tam kırk yıl sonra yapılmıştır. Dolayısıyla, Süleyman (as) sadece Mescid-i Aksa’nın temellerini yükseltmiştir, tıpkı İbrahim Aleyhisselam’ın Beytullah’ta yaptığı gibi. Dolayısıyla Süleyman (as) Mescid-i Aksa’yı yeni kurmuş değildir.

 

Müslümanlar ayet ve hadislerde adı geçen yerin Kudüs’ün içinde bulunan Mescid-i Aksa olduğuna inanır. Sadece Müslümanların değil diğer semavi dinlerin yükümlülükle mükellef kılındıkları yerdir buralar. Hz. İsa göklere çıkmış, Hz. Meryem’e sığınak olmuş, İbrahim peygamberin milleti ile çoğalmıştır. Kubbetüssahra’nın içinde bulunduğu alan olan Mescid-i Aksa Ürdün Vakıflar Bakanlığı’na bağlı bir yer. Bu nedenle Mescid-i Aksa’ya sadece Müslümanlar alınıyor. Mescid-i Aksa’nın çoğu kadın olan muratıpları yani rabıta ehli olan bekçileri var.

 

Mescidin her tarafının orijinal olduğu söyleniyor. İçinde bulunan hem Kubbetüssahra hem de Kıble Mescidi (Mescid-i Aksa) orijinalini korumaktadır. Birçok depremde hasar görmelerine rağmen tamiratlarıyla Abbasi Halifelerinden Me’mun ilgilenmiş. Bu alanda İsrailli asker görmüyorsunuz. Ancak Mescid-i Aksa’nın kapılarının girişinde İsrail askerleri nöbet tutuyor. Bu askerleri gördükçe son teknoloji silahlara sahip olmanın cesaret değil korkaklığın en büyüğü olduğunu anlıyor insan. En dikkat çekici askerler siyahi olanlar. Sonradan Yahudi olunamayacağını bildiğimizden “bunlar kim ola ki” diye düşünmeden edemiyoruz. Sonradan öğrendiğimize göre bunlar çoğu Nijeryalı olmak üzere Yahudiliği seçen insanlarmış. Kraldan çok kralcı olmak sözünün yaptığı göndermeleri bunların yaptıklarını dinledikçe daha iyi anlıyorsunuz. Bütün sokak ve caddeler bu askerlerle dolu.

 

Tarihi kaynaklar Kudüs’ün defalarca ele geçirilmek için savaş sahnelerine şahitlik ettiğini söyler. İki kez yıkılmış, yirmi üç kez işgal edilmiş, kırktan fazla kuşatılmıştır. Bu durum başka hangi gerekçeyle açıklanabilir ki.

 

Katmanlardan oluşan Mescid-i Aksa’nın bir katı Hz. Meryem’in ma - bette kaldığı ve Hz. İsa (as) doğduktan sonra Kudüs’e ilk geldiğinde oğlunu emzirdiği yerdir. Hz. İsa’nın çocukluğu Nasara’da geçiyor, “Nasaralı İsa” ismi de oradan gelir. Mescid-i Aksa, Hem Zekeriyya (as) hem de Hz. Meryem’e mekân olmuş bir yer. Burada Hz. Zekeriyya’nın mihrabı ziyaret edilerek tahiyyetü’l-mescid namazı kılınır.

 

Kıble Mescidi yani Mescid-i Aksa’nın asıl kısmı her tarafı ayrı bir kutsalla anılan yerdir. Kanuni Sultan Süleyman ve II. Abdülhamit’in çok emeğinin geçtiği bu yapıda yıldız ve tuğra görülebilir. Mescid-i Aksa’nın içinde yer alan ve herkesin hayranlıkla saygı duyduğu altın kubbeli bölümse Kubbetüssahra’dır.

 

Yahudiler yıkılan mabetleri için duvar dibinde ağlarlar. Onların sonsuz kaderi aramak olacaktır. Çünkü bulup yeniden yapmayı ümit ettikleri enkaz Babil işgalinde, Nebukadnezar 400’lü yıllarda gelip burayı ele geçirdiğinde, tek bir toz kalmayıncaya kadar yıktırmıştır. O günün kaynakları da olayı böyle anlatır. 300’lü yıllarda tekrar Babil sürgünü gerçekleşir ve sürgün dönüşünde burada Herod bir mabet inşa eder. Önce küçük bir mabet yapılır sonra büyütülür. Bu mabet M.S. 72 yılında Bizans’ın buradaki imparatoru Titus tarafından yıkılmıştır. Daha sonra burada Hadrianus tarafından büyük bir Apollon tapınağı yapıldı. O tapınak da 200-300’lü yıllarda yıkıldı. Tarihi kaynaklardan edinilen bilgilere rağmen Yahudilerin umudu bitmemiştir.

 

Anahtarlar maddi ve manevi mirasın en önemli simgesidir. Kudüs’te Kıyamet Kilisesi’nin anahtarı bugün hâlâ Osmanlı’nın görevlendirdiği bir Müslüman ailede. Bu aile sabahları Kiliseyi açıyor, akşamları kilitliyor. Temizlik işlerini ise Hristiyanlar kendi aralarında paylaşıyorlar. Aslında onlar da işgalin bir parçası, zulmün olduğu gibi. Fakat aralarında farklı Hristiyan grupların baskın olması nedeniyle zulme ortak olunduğu da bilinen bir gerçek. Kıyamet Kilisesi’yle yan yana, aynı daracık sokağa bakan bir cami Hz. Ömer Cami. Duvarında Emanname bulunuyor.

 

Heybetiyle söze ihtiyaç duymasa bile Zeytindağı’nı da cümlelere sığdırmaya çalışmamak vefasızlığın alameti olmalı. Bu dağı panoramik manzara gibi nitelemelerle anlatmaksa üzücü geliyor. Manzaraların en şahanesini sunduğu doğru ama bizim için ifade ettiği anlamı öğrendiğimizde sadece karşıya bakmak için orada bulunulmayacağını da biliyoruz. Bu dağ hak ile batılın mücadelesine şahitlik eden bir dağ.

 

YAPRAK GÖZLÜ MERYEM VE EL-HALİL

 

“Kapısını yalın ayak çalın/ bir nebi açar onu, yürümeyi öğretir size, nasıl eğileceğinizi de.”

ADONİS

 

Batı Şeria’da bulunan El-Halil şehri Müslümanlar için önemli bir yerdir. İbrahim Aleyhisselam burada yaşamıştır. Parmakla gösterilecek kadar az Yahudi aile dışında, yaşayan herkes Müslümandır. Burada bulunan Halilurrahman Camii 25 Şubat 1994 sabahı, Camii şerife toplanan Müslümanların fanatik bir Yahudi tarafından namaz kılınırken şehit edildiği yer olarak hüzün anıtı gibi gözlerinize bakar. 45 dakikalık bir mesafe vardır Kudüs’le arasında. Sokakların tenhalığına rağmen tek tük karşınıza çıkan insanların parlayan gözlerinde umudun yakalanabileceği bir yer burası. Katliamdan sonra el konulan bu yerin yarısı sinagog yarısı cami. 

 

Camiye doğru giderken Sinagog girişi olduğu gerekçesiyle Müslümanlar, İsrail askerlerince başka kapıdan alınıyor. Halilurrahman Cami girişinde döner çelik kapılardan oluşan yeni kontrol noktaları var. Biz camileri Allah’ın evi bildiğimizden ve öyle de olduğundan böylesine bir güvenlik duvarı ürkütüyor. İçeride bir şeyler olmalı diyor insan kendi kendine. İçerideyken karşı konulamayan, bir gün dışarda da başa çıkılamayacak olan bir inanç dolu demek ki İsraillileri korkutan, endişelendiren… Caminin içerisinde Hz. İbrahim’in kabri, sinagog tarafında Hz. Yakup’un kabri var. Biz gönül gözümüzle duvarları yıkıp her ikisine dualar ediyoruz. Bu camide dışarıdan ezan okumak yasak. Allah nidalarını tekbir tepesinde haykırmak için yüreğimize gömüp sessizce ayrılıyoruz.

 

İstiyoruz ki Kudüs huzurlu olsun. Yoksa orada namaz kılarken şehadete erenlerin acısı hâlâ yüreğimizde. Biliyoruz ki Kudüs mahpus dünyada.

 

El-Halil şehrinin gözlerimiz ve gönlümüz için tek kazancı mübarek cami olması. Cami çıkışında Filistinli bir grup kadınla karşılaştık. Âdetimdir, gittiğim ülkelerin, şehirlerin kokularını, renklerini unutmayayım diye ağaçlarından yaprak kopartırım. İşte bu niyetle çabalarken bu kadınlar arasından sıyrılıp yanıma gelen bir kız çocuğu oldu. Ellerini açmış önümde Filistin’in yeşerecek umudu olan gözleriyle bakıyordu. Meryem…

 

Yaprak gözlü Meryem… Avuçlarında bana uzattığı iki koca zakkum yaprağı vardı. Sevincim sadece zahmetsizce yaprak bulmak değildi elbet. Zahmetsizce diyorum zira yapraklar insanlara benziyor zannımca. Ait olduğu topraklardan kopmuyor, direniyor. Meryem’in uzattığı yaprakları aldım. Toprak renkli başörtüsünün altında parlayan gözleri peşimi kolay kolay bırakmayacağını belli ediyordu. Birkaç çift kelime yetti sarılıp koklaşmamıza. Türkiye’den mi? diye sordu yarı Arapça… Evet dedim… Kalbimi gösterdim ve Mescid-i Aksa dedim. Gözleri doldu Meryem’in ve yanımıza gelmiş olan kadınların. Evet, Müslümanların kalbidir Kudüs.

 

Tekbir Tepesi’nde haykırmak lazım doya doya: Kudüs bizim kalbimizdir.

 

Yafa denilince öğrendiğimiz ilk bilgi bu şehrin dünyanın en eski şehirlerinden biri olması. Zaten şehre adım attığınızda dünya mirasının hâlâ burada nasıl yaşadığını, yaradılış destanlarına göz kırpan toprakları, çevreyi fark etmemek elde değil. İşgalin bir parçası durumunda bu liman şehri de

 

Yafa’ya gelenler için dağılma ve toplanma noktası yine bir saat kulesi. Ancak bu sıradan bir saat kulesi değil elbette. II. Abdülhamit’in yaptırdığı bir kule.

 

ÇIKIŞ

 

Siz sormadan ben söyleyeyim.

Valizimi ben hazırladım.

Valizim hep yanımdaydı.

Kimseyle görüşmedim.

Kimseden hediye almadım

Üzerimde silah, bıçak, bomba yok.

 

Sorular tamamlanınca eğilip yüzümü gösteriyorum görevliye. Yüzüm acılarımızla ortak olduğumuz kardeşlerimize benziyor. O ise buna aldırış etmeksizin çantaların her birine ayrı ayrı anlamlara gelen etiketler yapıştırılıyor: Çok detaylı arayın, detaylı bir şekilde arayın, normal arayın... Kapitalist Batı zihni çok iyi bilir sınıflandırmayı, bölmeyi, parçalamayı.

 

SON SÖZ NİYETİNE…

 

“Tur dağını yaşa ki bilesin nerede Kudüs Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum.”

Nuri Pakdil

 

Kudüs’ü seviyoruz. Ancak sadece Kudüs’ü değil bütün Filistin top - raklarını seviyoruz. Bu yüzden oralara gitmenin, oraları dünya gözüyle görmenin ne kadar lüzumlu bir eylem olduğunu da biliyoruz. Hafızamız değerlerini ancak böyle koruyabilir ve aktarabilir. Sessiz görünen şehirlerin huzurlu olduğu anlamına gelmediğini, rahatça yürüyor olmanın gerçek bir özgürlük olmadığını buralarda öğreniyor ve kaydediyoruz. Etrafı tel örgü ve duvarlarla çevrili bir şehir. Kendini koruyabileceğin tek şey yüreğinde taşıdığın iman, bulabilirsen birkaç taş parçası. Taş parçası demişken…

 

Ve tekrar, tekrar ediyoruz... Aşkın ve tutkunun acısını çok çektiğinden ağlar Kudüs. El çekin artık şu şehir güzelliğinin saçlarından sermaye kokan, hırs tutan ellerinizi demek düşüyor galiba edebiyatın edepli tarafına. Siyasi hesapların oyuncağı saymayın da onu, hangi dil ve dinden olursa olsun kendi evlatlarının hayat oyununa seyre dalsın omuzlarında tarihi taşıyan bir mutlu anne/baba bahtiyarlığıyla.

 

Ey Kudüs! Sen topraklarında neşet eden dinlerin muhtaç olduğu İslam medeniyetinin huzuruna gebesin. “İbrahim’i Beklemek” diyordu bir yazar, bekle gelecektir beklenen İbrahim.

 

Ve masallar da gerçektir bilesin.

 

BERDÜCESİ - Sayı: 8