GÜNAH ÇIKARAN BİR NESİL: ÜÇ İSTANBUL

 

Aliye Uslu Üstten

 

Kişiliği güçlü insanlar, dönemin şartları ne olursa olsun düşünce ve eylemlerinden vazgeçmeyen kişilerdir. Dönemler, ancak zayıf karakterli insanları kendine benzetir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin faaliyetlerini ele alan Üç İstanbul romanı, dönemin şartlarına göre değişen, değerlerinden uzaklaşan insanların hikâyesidir. Mithat Cemal Kuntay’ın tek romanı olan eser, dokümanter özelliğe sahiptir. Yazar, romandaki kahramanların bazılarının ismini değiştirmiş; bazılarınınkini ise aynen kullanmıştır.

 

Roman, İstanbul’un üç ayrı dönemini ele alır: Abdülhamit dönemi, İttihat ve Terakki dönemi ve Kurtuluş Savaşı yılları. Bu üç dönem, Abdulhamit’in son yılları (İstibdat İstanbul’u), 1908 ihtilaliyle iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki yönetimindeki yıllar (Meşrutiyet İstanbul’u) ve Birinci Dünya Savaşı’nın son bulmasıyla başlayan Mütareke yıllarıdır (işgal İstanbul’u). Üç bölümde tasnif edebileceğimiz roman başlıkları “yazarın kurguda rahat hareket etmesini” sağlamıştır. Birinci bölümde Muharrir Adnan okulu bitirir ve hayata atılır. Ders verdiği Belkıs’a âşık olunca ona ulaşabilmek için zengin olması gerektiğini düşünür. Adnan, İttihat Terakki’ye yakınlığı sebebiyle Trablusgarp’a sürülür. İkinci bölümde Adnan İttihat Terakki’nin önemli adamlarından biri olarak İstanbul’a döner ve avukatlığa başlar. Zengin olur ve Belkıs’la evlenir. Üçüncü bölümde Ankara hükümeti kurulur, Meşrutiyet sona erer. Adnan’ın zenginliğinin sona ermesiyle Belkıs ondan ayrılır ve Süheyla, Adnan’la evlenir. Adnan bir davada bilmeden gayrı meşru oğlunun idamını ister. Romanın sonunda Adnan veremden ölür.

 

Romanda siyasal bir çatışma ortamı vardır. Bu da Sultan Abdülhamit dönemindeki gençlerin yönetime karşı öne sürdüğü düşünceler ve özellikle İttihat ve Terakki’nin gizli faaliyetleridir. Bu çatışma, ikinci dönemde İttihat ve Terakki’nin yönetimine karşı gençler arasında ortaya çıkan oluşum ile İttihat ve Terakki faaliyetlerine karşı olanların çalışmalarında görülür. Dağıstanlı Hoca ve Raif ’in İttihatçıların bu haksızlıklarına karşı olmaları gibi. Bu dönemde İttihatçıların yaptıkları yanlışları gerekçelendirmeleri, İttihat ve Terakki’nin iç çelişkileri vardır. Üçüncü dönemde ise İstanbul’un işgali, takipler ve tutuklanmalar; çatışma unsurları arasındadır. Geride ise Anadolu’da Kurtuluş Savaşı devam etmektedir.

 

Adnan ve diğerleri

 

İstanbul’un esere konu olan üç dönemi romanın başkahramanı Adnan’ın yaşamındaki üç dönemi de kapsar; fakir ve idealist Adnan, zengin ve “önemli” Adnan, hasta ve bedbaht Adnan. Romanda Adnan dışında kırk kadar roman kişisi vardır. Ancak roman dört ana karakter etrafında gelişir. Adnan’la aynı öğrenci grubunda olan Yahudi Moiz, aslında medrese eğitimi görmüş ama hiçbir mukaddes kavramı tanımayan Tevfik Hoca, ikinci dereceden arkadaş grubu Raif ve Dağıstanlı Hoca. Romanın dayandığı hikâyenin arka planındaki üç isim Türk edebiyatının üç önemli şairidir: Namık Kemal, Abdülhak Hamid Tarhan ve Tevfik Fikret.

 

Romanın ana kişisi Adnan idealisttir, doğru düşünür ama yanlış işler yapar; çünkü zaafları ve tutkuları vardır. Bu yüzden kendisini gösterebileceği her olayda zaaflarına yenik düşer. Zaaflarından biri, bir zamanlar karşı olduğu paraya ve zenginliğe karşı tutku hâline gelen bağlılığıdır. Diğeriyse kendisini sürekli küçük gören bir soyluluk hastalığına yakalanmasıdır. Bu düşüncedeki insanları eleştirmesine rağmen böyle tutkulara sahip Belkıs’a âşık olur, ancak Belkıs onu küçük görür çünkü o, Adnan’ın aksine soyludur. Anadolu’daki asalet, davranışlarla şekillenirken Avrupa’da soya bağlıdır. Belkıs’taki soyluluk anlayışı da Avrupaidir. Aslında Adnan’ın hayalindeki bilgili ve kültürlü kadın tipi Süheyla’dır ancak o Süheyla’ya değil; ömrü Avrupa’da geçmiş, soyluluk hastası Belkıs’a âşıktır. Süheyla, Adnan Fransız edebiyatından bahsederken bu isimlerin tahlilini yapacak derecede bilgilidir. Adnan’ı gazetedeki mert yazılarıyla tanır, onu bir fikir adamı olarak görür.

 

Adnan, savaşlar sırasında Rumeli’den göç eden yoksul bir ailenin çocuğudur. Annesiyle yaşar, hukuk fakültesinde öğrencidir. Eve geldiğinde annesi uyanmasın diye ayakkabılarını çıkararak yürür ve bunu ömrü boyunca yoksulluğun bir laneti olarak görür. Zengin olduktan sonra zaman zaman dürüst hayatına dönmek istese de Aksaray’daki o gıcırdayan evi aklına gelince eski hayatına dönmek istemez.

 

Abdülhamit yönetimine karşı olan Adnan, geçimini Türkçe dersi vererek ve köşe yazarlığı yaparak sağlar. Belkıs’ın eşi, kumarbazdır. Belkıs, Adnan’ı küçümsedikçe Adnan ona daha çok tutulur. Abdülhamit döneminde yakalanan Adnan, tam sürgün edilecekken Süheyla’nın ısrarıyla babası tarafından kurtarılır ancak ikinci defa yakalanınca sürgüne gönderilir. Arkasından 1908’de II. Meşrutiyet ilan edilir. Sürgüne gönderilenler hürriyet kahramanı olarak döner. Adnan da böyle karşılanır. Dönünce arkadaşı Tevfik Hoca’ya gider. Tevfik Hoca, dinî eğitim görmüş, buna rağmen para ve kadına meraklı, içkiyi içmez gibi görünüp içen biridir. Beyoğlu’nda bir sevgilisi vardır. Onun parasıyla Tevfik, hukuk fakültesinde okur, avukat olur ve büro açar. Daha sonra sevgilisini terk eder, zengin bir dulla evlenir. Adnan dönünce aynı büroda onunla yaşar. Gelince görür ki Tevfik, İstanbul’un zengin dullarıyla gezip onların arsalarını üzerine geçirdikten sonra kadınları terk etmektedir. Adnan bunu Tevfik’e yakıştıramaz ve oradan ayrılarak kendi bürosunu açar. Eski bir İttihatçı olduğundan İttihatçılar ona sahip çıkar. O dönemin İçişleri Bakanı Talat Paşa, Adnan’a destek olur. Dolayısıyla birdenbire üne kavuşur. Kendisine dava dosyaları gelir. Bunlar “saray kadar, çiftlik kadar, memleket kadar büyük davalar”dır. Burada dikkat çeken Adnan, başarılı ve iyi bir avukat olduğu için değil, Talat Paşa’nın arkadaşı olduğu için tüm davalar ona gelmektedir. Hâkimler bu yüzden ona aykırı karar veremezler. Buna nüfuz ticareti denir. Adnan, bu sayede kısa zamanda zengin ve ünlü bir avukat olur. Para ve şöhrete kavuştuğunda Belkıs’ın kocası iflas etmiştir. Belkıs da zengin Adnan’la evlenir. Adnan sonunda muradına ermiştir: “Adnan sevincinden çıldırıyordu. Kim derdi ki Belkıs tahtından Adnan’ın ayaklarına yuvarlanacaktı. Belkıs’ı zebun görünce Adnan’ın içindeki aşk azalır gibi oldu.” (s. 313). Elde edilen Belkıs, bir süre sonra değerini yitirir. Belkıs’la evliliği Adnan’ın değerlerinden tamamen kopmasına da neden olur. O kadar ki yakın arkadaşı Moiz, kumaş ticareti için Viyana’ya gidince onun karısıyla birlikte olur. “Arkadaşının karısını çaldığı için o vicdan azabı duymazdı. Çünkü bir defa Adnan, o kadar sır saklardı ki bu cinayet hiç işlenmezse ancak bu kadar meçhul kalırdı. Sonra Raşel başka erkeklere söylenmişti (s. 379). Gündüz İttihatçıları hoş karşılamayan gençlerin arasına gider ve “Ben İttihatçı değilim.” der, onlardan olmadığını söyler. Geceleri ise devamlı İttihatçılarla beraber bir resepsiyondadır. Bu bakımdan Üç İstanbul romanı bir neslin günah çıkarmasıdır.

 

İstanbul sokaklarında her dönem sakat kalmış insanlar, canını zor kurtararak İstanbul’a gelmiş Balkan göçmenleri görülür. Gemi avlusunda yatan bu insanlar, halkın yardımıyla beslenir ve çoğu zaman dilenirler. Adnan’ın kendisi de 93 Harbi göçmenidir, kendisi de yoksulluktan gelmiştir. Ancak geçmişinden öyle uzaktır ki bir resepsiyondan dönerken önünden geçen göçmenlere küçümseyerek bakar. İstanbul’un ikinci İstanbul’u daha da kirli bir hâle gelmiş, üstelik de bunları eleştiren gençlerin yönetime geldiği bir dönemde bu hâle gelmiştir. I. Dünya Savaşı çıkınca Çanakkale için düzenlenen yardım kampanyasına Adnan destek vermek istemez. Az verdiğinde ayıp olacağından, çok verdiğinde ise bu kadar parayı nereden bulduğunu soracaklarından çekinir.

 

Kadın karakterler

 

Osmanlı’nın son döneminde çeşitli kadın tipleri vardır. Bunlardan birincisi romantik feministlerdir. Erkeklerin yaptığı bütün işleri yapabileceklerine inanırlar. İkinci grup sadece moda ve flörtü Batılılaşma olarak algılar. Üçüncü grupsa savaşlara erkeklerle beraber gider, hemşirelik yapar, yardım toplar. Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal böyle insanlardır. Bu kadınlar romanda Süheyla ile temsil edilir. Süheyla, Adnan’a yazdığı mektuplarda onun ideallerinin nasıl değiştiğini sorgular, hâlâ Adnan’ı sevmektedir. Zenginlik artık Belkıs’ı memnun etmez, çünkü Adnan, soylu değildir. 1917’de gerçekleşen devrimle Rus soyluları İstanbul’a gelir. Bir Rus soylusu ile Belkıs arasında aşk başlar; Rus, Belkıs’ı morfine alıştırır. Belkıs, Adnan’ın parasını da alarak Rus sevgilisiyle Amerika’ya kaçar. I. Dünya Savaşı’nda İttihatçılar kaçar, kalanlarsa İstanbul’un işgali sonrası takip edilmeye başlar. Adnan’a bu zor günlerinde yardım elini uzatan Süheyla olur. Süheyla, Adnan’ı bulur ve evinin tavan arasında saklar. Adnan’sa hâlâ Belkıs’ın resmini cüzdanında taşımaktadır. Oysa düşmüşlüğü yüzünden dinsizdir bahanesiyle cenazesi kaldırılmayınca Süheyla imama para vererek Adnan’ın cenazesinin kaldırılmasını sağlar.

 

Dönemlerin temsilcisi konaklar

 

Romanı mekân açısından değerlendirdiğimizde her dönemi bir konak temsil eder: 1. Adnan’ın Aksaray’da annesi ile yaşadığı ev, 2. Adnan’ın Meşrutiyet yıllarında Nişantaşı’nda Belkıs’la yaşadığı konak, 3. Adnan’ın Ankara hükümeti kurulduktan sonra Bozdoğan Kemeri’nde Süheyla ile yaşadığı konak. Bu konakların en önemli özelliği önemli görevler üstlenen kişilerin bir araya geldiği mekânlar olmasıdır. Romanda Sultan Abdülhamit dönemini temsil eden mekân Hidayet’in konağıdır. Hidayet, bu dönemde herkesin çekindiği bir adamdır. Buraya başta roman baş kahraman Adnan olmak üzere birçok önemli isim ve paşa gelir. Gelenlerin tamamı Abdülhamit muhalifidir ve onun rahatça eleştirilebildiği tek yer bu konaktır. Meşrutiyet’le birlikte Hidayet’in gücü biter; “Hidayet hiçbir hastalığı olmadığı halde öldü: Konağına gelmeyen elçiler, arabasına selâm durmayan polisler onu öldürdüler. 31 Mart’tan sonra misafirleri, uşakları, parası azaldı; eriyordu. Bir türlü şehremini olamadığı için vücudu azalıyordu.” (s. 353).

 

İkinci Meşrutiyet dönemini temsil eden mekân, Adnan’ın konağıdır. Hidayet’in konağına gelip İttihatçı görünen gençler, 10 Temmuz’dan sonra önemli mevkilere getirileceklerini düşünürken Adnan dışında hiçbirine görev verilmez. Artık iş isteyenler Hidayet’in yerine Adnan’ın konağına gelir. Ayrıca bu konakta içki, oyun, kadın serbesttir, ancak bu durum I. Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanmasına ve Adnan’ın itibarını kaybetmesine kadar sürer (s. 324). II. Meşrutiyet sonrasını temsil eden konak ise Adnan’ın arkadaşı, aynı zamanda İngiliz taraftarı olan Naşit’in konağıdır. Naşit, Adnan sayesinde zengin olmuştur.

 

Hazin son

 

İttihatçılar kendilerinden başka kimsenin bu ülkeyi yönetemeyeceğini iddia ederken gençler de İttihatçılara karşı örgütlenir. Bu gençler 1911’den başlayarak o dönemde İstanbul’da öğrenci olan, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ve başaran gençlerdir. Kurtuluş Savaşı başlayınca Adnan, kendine bir kalpak edinir. Kalpak savaşanların simgesidir. Adnan savaş bitince başbakan, en azından Adalet bakanı olmayı umar ancak bu arzusu gerçekleşmez.

 

Üç İstanbul; esasında bir imparatorluğun çöküşünü, her yeni iktidar biçiminin kendi elitini, sosyetesini, dalkavuklarını ortaya çıkarışını anlatır. Romanda seçilen karakterler, devlet görevlerinde ve farklı düşüncelere sahip gruplarda yer alan kişiler olduğu için olaylar, o dönemde iktidar mensupları ve halk arasında ortaya çıkan uçurum etrafında şekillenir. İdeallerin menfaat uğruna nasıl değersizleştiğine vurgu yapılan romanda İstanbul’un üç farklı devri, üç farklı konakta ele alınarak çıkarı için vatan, millet ve dini unutan insan tipleri gerçeklerden hareketle işlenir.

 

 

BERDÜCESİ - Sayı: 6