HİMAYE SİSTEMİNE GÜNDELİK PRATİKLER İÇİNDEN BAKMAK MÜŞAHEDAT ILE HAYAL VE HAKIKAT ROMANLARINDA HAMILIK

 

Hamilik kavramının bir pratik olarak gündelik hayatta ve sanat çevrelerinde görülmesi uzun bir tarihî süreci kapsamaktadır. Korumak ve sahip çıkmak gibi anlamlara gelen bu kelime aynı zamanda statü bakımından daha üst seviyede bulunan birisi ile bu kişinin yardımına ihtiyaç duyan başka bir kişinin varlığını zorunlu kılar. Bahsettiğimiz hamilik kurumu dışında ayrıca çok daha gündelik pratiklere indirgenebilecek ve her bireyin sahip olduğu basit bir hamilik ilişkisi de mevcuttur. Bu tür ilişki anne ve babalık kavramları üzerinden açığa çıkmaktadır. Bir genç için ona sahip çıkıp koruyacak, hayatını düzgün bir şekilde idame ettirebilmesini sağlayacak bir “hami” kavramından bahsedebiliriz. Görüyoruz ki hamilik bir yanda iş ve sanat çevresini kapsarken bir yanda da gündelik aile ilişkilerini açığa vuran bir yapıdır. Ahmet Mithat’ın Müşahedat ile Ahmet Mithat ve Fatma Aliye’nin birlikte yazdığı Hayal ve Hakikat metinlerinde de himaye kurumunun her iki türlüsüyle karşılaşırız. Ancak metinlerde karşımıza çıkan hamilik kurumunun temel göndermesi günlük ilişki ağları içinde babanın sağladığı hamilik ile örtüşmektedir.

 

Ahmet Mithat ile Fatma Aliye’nin ortaklaşa yazdığı bir metin olan Hayal ve Hakikat romanında metnin kuruluşu ve yapısı, metinde bizzat geçmeyen bir hamilik ilişkisi üzerine yorum yapmamıza imkân tanımaktadır. Genel hatlarıyla üç bölümden oluşan romanın Vedat’a ait olan ilk bölümü Fatma Aliye tarafından kaleme alınmış diğer iki bölüm ise Ahmet Mithat tarafından tamamlanmıştır. Çok daha soyut, duygulu ifadelerle çerçevelenmiş olan ilk bölümde zanlar ve kafada kurmalarla ortaya çıkan hayaller üzerinden metin oluşturulmuş diğer bölümlerde ise hakikat, anlatıcı tarafından ortaya konarak giderek somutlaşan ve akademikleşen bir dile kendisini bırakmıştır. Metnin kuruluşundaki bu düzen bize Fatma Aliye ile Ahmet Mithat arasındaki yazarlık ilişkisine dair de ipuçları vermektedir. Ortak bir metin yazımı içerisinde gerek bu metin düzeni ile gerek de daha tecrübeli bir yazar olması bakımıyla Ahmet Mithat’ın Fatma Aliye’ye hiyerarşik bir üstünlüğü vardır. Bu ilişki biçimi yukarıda bahsettiğimiz klasik dönem sanat çevrelerinde görülen kul-efendi ikiliğini hatıra getirmektedir.

 

Metnin içeriğine baktığımız zaman ise Vedat’ın hamilik kurumundan bahsettiği iki nokta karşımıza çıkar. Hamilik ilişkisinden ilk bahsettiği yer, mektubun içine duygulu ve benzetmelerle süslü cümleler içerisine oturtulmuştur. Burada bir ağacın gölgesinde oturarak mektubunu yazdığını belirtmekte ve bu ağacı mürüvvetkar bir hamiye benzetmektedir Vedat. Ağacın bir anne gibi kollarını üzerine gererek onu koruduğunu ancak aynı zamanda güneşin ona ulaşmasına da engel olduğunu belirtir. Metnin burasında doğa ve anne kavramları hamilik bünyesinde birleşerek aktarılmakta ancak metnin ilerleyen bölümlerinde hamilik kurumu baba kavramı üzerinden şekillenmektedir. Hamiliğe dair ikinci bölüm ise Vedat’ın ağzından duyduğumuz, mezar taşında yazanlarda okunmaktadır. Bu hayatta sığınacak bir yer bulamadığı ancak bir mezarın ona bu sığınmayı vadettiğini ima etmektedir Vedat. Metnin girişindeki ağaç tasviri ile birlikte okursak Vedat’a gerçek anlamda hamilik yapmayı başaran tek varlık doğanın kendisi olmaktadır diyebiliriz.

 

Hayal ve Hakikat romanının, her bir karakteri ve olay örgüsü ile hamilik kurumunu faydalı ve lazım bir yapı olarak göstermeye yönelik kurulduğu sonucuna ulaşabiliriz. Öyle ki metindeki isteri kavramının hayal ve hakikat üzerinden açıklanma amacının ardından gelen romanın temel meselesi bir kadın için hamilik kurumunun mecburiyetidir. Babası ve annesini yitirmesinin ardından, babasının dostu olan Hüseyin Sabri Efendi’nin himayesine giren ve ardından baba ikameliğinden çıkarak gerçek baba rolüne büründürmek istediği bu adamı yitirmesi ile sinirleri çözülmeye başlayan Vedat’ın olumlu seyreden hayatı baba ikamesinin ölümü ile dağılır. Hüseyin Sabri onun maddi ve manevi bir dayanağı ve Vefa ile evlenmeleri için bir aracı halini almıştır. Vedat, babasının vefat ederken Hüseyin Sabri Bey’e söylediği kaim olmak lafını harfi harfine gerçekleştirme hayalini kurmuştur. Bu örnekte de gördüğümüz gibi hamilik ilişkisinin metinde gösterimi kelime oyunlarına da gizlenmiş ve bu şekilde okuyucu üzerindeki etkisinin artırılması amaçlanmış olmalıdır. Hüseyin Sabri Bey’in vefatı ile birlikte Vedat bir yandan baba yerine koyduğu bu adamı yitirmiş diğer yandan kendisine hem zevç hem de peder olmasını ümit ettiği Vefa’yı kaybetmiştir. Böylece “konacak hiçbir dal bulunmayan kuşlar gibi” bir başına ve yalnız kalmıştır.1 Metinde kızın himaye olanaklarını yitirmesinin ardından durumunun tanımlanması için yapılan benzetmenin yine doğa ile bağlantılı olduğunu görmekteyiz. Böylece üç ayrı yerde hamilik doğanın kendisi ile ilişkilendirilmekte ve Vedat da bu doğanın bir unsuru haline dönüşmektedir.

 

Hayal ve Hakikat romanında kadın karakter için vazgeçilmez ve en gerekli unsur olarak sunulan hamilik kavramına yaklaşımın Müşahedat romanında değiştiğini görmekteyiz. Bu metinde de olayların kurgulanması ve kişilerin birbirine bağlanması açısından hamilik kurumunun önemli etkisini görürüz ancak anlatıcı metnin sonlarına doğru bu hamilik ilişkisinin kurduğu kısıtlayıcı bağı ve bir nevi kölelik durumunu yıkmak istemektedir. Metnin bir kahramanı da olan Ahmet Mithat, Siranuş’un hamiliğini üstlendikten ve ona bir baba olduktan sonra bu kız üzerinde himaye olma vasfını gösteren şahısları (Tunuslu’yu, Seyyit Mehmet Numan Efendi’yi) sorgular. Ardından bu kızın çalışarak ve kendi parasını kazanarak geçimini başkasına muhtaç olmadan, bir başkasının ekonomik yardımına gereği kalmadan, özgür bir şekilde yaşayabileceğine ancak ihtiyacı olan tek şeyin manevi bir babalık olduğuna kanaat getirir.2 Siranuş’un hamiliğine dair tüm bu düşüncelerinin ardından okuyucularına da kimsenin sadakasına muhtaç olmayın, kendi maddiyatınızı özgürce kazanın uyarısında bulunur. Himaye sisteminin ekonomik ve bağlayıcı yönüne karşı takındığı bu tavrın ardından Siranuş’a bir dostunun yanında muallimlik ayarlayarak ona özgürlüğünü vermiş olur ancak bu durum Siranuş Hanım’ın hamilik görevinden çekilmesine neden olmaz. Refet ile olan ilişkilerinde dahi Ahmet Mithat’a bir baba ve hami olarak fikir danışılır ve ondan izin alınır. Bu açıdan bakıldığında bu romanda karşı çıkılan şeyin hamilik kurumun olmadığı söylenebilir. Karşı çıkılan temel mesele ekonomik açıdan bir hamiliğe ve bu durumun yaratabileceği kısıtlanmaya, bağlılığa hiç kimsenin muhtaç olmaması gerektiğidir. Kişi; kadın olsun erkek olsun kendi geçimi için lazım gelen maddiyatı çalışarak elde edebilir ancak manevi anlamda bir sığınma vadeden hamiliğe herkesin ihtiyacı olduğu da şüphesizdir. Bu noktalarda metin Hayal ve Hakikat’in ortaya koyduğu hamilik tanımından ayrılmaktadır. Çünkü bu metinde ekonomik de olsa manevi de olsa hami figürü zevc muhabbetinden dahi üstün bir noktada tutulmuş ve hiçbir zaman ekonomik anlamda bir özgürlük iması Vedat için yapılmamıştır. Sanki bu kadın daimi surette bir hamiye muhtaçmış imalarıyla hamiliğin bir kadın için vazgeçilmezliği vurgulanmıştır. Hâlbuki Müşahedat romanında her ne kadar hamilik ilişkileri metni kuran ve geliştiren temel unsurlardan birisi olsa da ilk metindeki gibi yüceltilmemiş ve yokluğu ölüm, mahvoluş ile denk tutulmamıştır.

 

Tüm bu örnekler gösteriyor ki her iki romanın da hem kurulumunda hem karakter inşalarında hem de olay örgülerinde himaye ilişkisi temel bir yerde durmaktadır. Ancak himayeye karşı yaklaşımları açısından ufak farklılıklar vardır metinlerde. Birisi hamilik kavramını kadınlara has bir noktaya çekerek kadınların hamiliğin koruyucu kanadını olmadan solup gideceğine göndermede bulunurken diğeri kadın veya erkek fark etmeksizin herkesin hamilik kurumuna ihtiyaç duyduğunu ancak bunun ekonomik, maddi anlamda bir ihtiyaç değil manevi bir hamilik olduğunu dile getirmektedir.

 

Şeyma Sarı 

 

BERDÜCESİ - Sayı:10