HÜZÜNLÜ DUYGULARIN KAHRAMANI FÉLIX DE VANDENESSE:

VADIDEKI ZAMBAK

 

Meli̇sa Nur Kesi̇ci

 

Vadideki Zambak, tutkuların galeyana geldiği sıra dışı konusuyla dünya edebiyat tarihinde yerini almış önemli bir eserdir. Roman, çocukluğu sevgisizliğin duvarları arasında hapsedilmiş genç bir adam olan Félix de Vandenesse ile Madam De Mortsauf arasında geçen aşkı konu alır. Madam hâlihazırda iki çocuk annesidir ve mutsuz bir evlilik sürdürmektedir. Félix, Balzac gibi çetin bir çocukluk geçirir. Anne ve babasının ilgisizliği onu içine kapanık biri haline getirir. Özellikle annesi tarafından gördüğü muamele Félix’in ruhunda derin yaralar açar. En güzel yılları, saygısızca tavırların eşiğinde can verir.

 

İmkânsız ve karşılıksız aşkın yıkıcı doğasını ele alan romanda başkarakterimiz Félix, eğitimi için gittiği Paris’ten, ailesinin onu geri çağırması üzerine Tours’a döner. Güzelliği karşısında büyülendiği kontese de ilk kez burada katıldığı bir baloda rastlar. Félix, gördüğü andan itibaren ruhunda çiçekler açtıran bu güzel kadına âşık olur. Kontesin boynuna kondurduğu öpücük, onu gece boyunca bir daha görememesine neden olacaktır. Amansız bir aşkın pençesine düşen Félix, aklını başından alan bu kadını bir kez daha görebilme umuduyla tutuşur. İlerleyen zamanlarda tanışma fırsatı yakaladığı Madam de Mortsauf ’un kendisinden yaşça büyük ve evli olması, Félix için bir sorun teşkil etmez. Hatta mutsuz bir evliliğin içinde sıkışıp kalmış olan bu kadına elinden geldiğince destek olur. Madam de Mortsauf Félix’ten, kendisine Henriette ismiyle hitap etmesini ister. Her geçen gün biraz daha kapıldığı Henriette’ine karşı duygularını daha fazla gizleyemeyen Félix, kontese duyduğu büyük aşkı itiraf eder. Eylemlerinin yol açabileceği ihtimalleri düşünemeyen Félix, çocukluk döneminde öğrendiği uyumsuz düşünce kalıpları ve davranışların esaretinden kurtulamaz.

 

Göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus Félix’in duygusal zekâ eksikliğidir. Hassas biri olarak tavsif edilen karakterimiz, duygularını düzenleme ve eylemlerinin sonuçları hakkında eleştirel düşünme yeteneğinden yoksundur. Bu duygusal zekâ eksikliği, duygularını sağlıklı bir şekilde nasıl yöneteceği ve ifade edeceği öğretilmediği çocukluk deneyimlerinin bir tezahürüdür. Çocukluğunda ihmal edilişi ve terk edilmişlik hissinin kombinasyonu, Félix’in reddedilme korkusunun; güvence talep eden yoğun yakınlık isteğiyle karakterize edilen güvensiz bağlanma stili oluşturmuş olması muhtemeldir. Bu bağlanma tarzı, Henriette’e yönelik yoğun hislerine mütekabil istikrarsız bir ilişkinin kaçınılmaz düşüşünün nihayetidir.

 

Félix’in psikolojisini anlamak ve anlamlandırmak adına hayattaki motivasyonunu ve hedeflerini de incelemek gerekir. Karakterimiz başarılı olma ve başarılı bir adam olarak tanınma arzusuyla hareket eder, ancak başarının onun için tam olarak ne ifade ettiği net değildir. Hayattaki bu yön ve amaç eksikliği, yine çocukluk deneyimlerinin ve hissettiği duygusal boşluğun bir yansımasıdır. Aşkına istediği şekilde karşılık bulamayan Félix’in ilerleyen zamanlarda Henriette’e bile sadık kalmayı başaramaması, yön ve amaç eksikliğinin eserdeki en önemli teyidi olarak karşımıza çıkar.  

 

Félix’in çocukluğundaki ihmal ve duygusal terk edilme deneyimlerinin onun kişiliğini, inançlarını ve değerlerini şekillendirmede önemli bir rol oynadığı açıktır. Bu deneyimler muhtemelen düşük öz değer duygularına ve derinlerde yerleşmiş bir sevgi ve onaylanma ihtiyacına katkıda bulunur. Bu durumun onu çocukluk ilişkilerinin dinamiklerini yansıtan ilişkiler aramaya yöneltmiş olabileceği muhtemeldir. Bu ilişkiler sağlıklı olmasa bile tatmin edicidir. Félix’in dürtüselliği, yoğun duyguları ve istikrarsız ilişkileri; duygusal düzensizlik ve sağlıklı ilişkiler kurmada zorluklarla karakterize bir durum olan “Sınırda Kişilik Bozukluğu”nun (BPD) semptomları olarak görülebilir. Dahası, psikanalitik açıdan bakıldığında Félix’in Henriette’e olan yoğun aşkının, onun çocukluktaki ihmal ve duygusal terk edilme deneyimlerinden kaynaklanan bilinçsiz arzu ve ihtiyaçlarının bir tezahürü olduğu savunulabilir.

 

Sosyolojik açıdan değerlendirildiğinde konunun toplumsal ve kültürel bağlamına dikkat etmek gerekir. Romanın geçtiği dönemde evliliğe ilişkin toplumsal beklentiler ve normlar, Félix’in kendisinden yaşça büyük ve evli bir kadına ilgisini ve eylemlerini etkilemiş olabilir. Toplumsal baskı ve düşüncelere uyma dürtüsü Félix’in kararlarında önemli rol oynar. Romanın vurgu yaptığı en önemli noktalardan biri de budur.

 

Ebeveynlerinin sevgi ve onay eksikliği Félix’te düşük özgüven ve değersizlik duygularını geliştirir. Kendisini önemsiz hissederek büyümesi, yetişkinlikte sevgiye ve onaylanmaya daha fazla ihtiyaç duymasına neden olur. İlgilendiği şey ilişkinin sağlıklı olup olmaması değil, arzuladığı sevgi ve onaylanma ihtiyacını karşılayıp karşılamamasıdır. Ancak bir süre sonra Henriette tarafından sevilme ve onaylanma duygusu bile Félix’e yeterli gelmemeye başlar. Şehvet tutkularından arınmış masum bir ilişki, onun beklentilerini karşılamamaktadır. Henriette tarafından daha fazlasının mümkün olmadığına dair yapılan uyarılar Félix’i derinden yaralar. Ancak kontese duyduğu aşk, bahsedildiği kadar saf olmadığı için olaylar, Félix’in kontese ihanetiyle sonuçlanır. Félix romanın ilerleyen bölümlerinde bir İngiliz soylusu olan Lady Arabelle’le aşk yaşamaya başlar. Ancak sonraları fark eder ki Arabelle’in bedenini, Henriette’in ise ruhunu sevmektedir. Félix’i, bir anne gibi şefkatle sarıp sarmalayan Henriette, ihanetin acısına daha fazla dayanamaz ve hayata gözlerini yumar. Sevdiği adam için önce aşkından sonra kendi canından vazgeçen Henriette, hiçbir zaman tam anlamıyla itiraf edemediği o derin duygularını, veda mektubunda kaleme alır.

 

Henriette’in şehvetten arınmış saf sevgisi ve Arabelle’in tensel arzular doğrultusunda biçimlenmiş geçici zevkleri, Félix’in mukayese gücünü artırır ve artan mukayese gücü konuya ilişkin olguları kavramada ona büyük katkı sağlayarak düşünce yapısını şekillendirir. Çünkü yaşanan olaylar ve bu olaylardan çıkarılan dersler, düşünce yapısını doğrudan etkiler ve yapının şekillenmesine katkı sağlar. Düşünce yapısının şekillenmesi ve karakter gelişimi doğru orantılıdır. Dolayısıyla Félix’in artan mukayese gücü, aynı zamanda onun karakterine de etki eder. Ancak karakterine etki eden ve ona yön veren tek şey yaşadığı olaylar neticesinde artan mukayese gücüyle birlikte değişen ve gelişen düşünce yapısı değildir. Gök cisimleri de bu hususta önemli bir rol oynar.

 

Gök cisimleri ve hareketlerinin yönettiği burçlar, insanın fiziksel ve karakteristik özelliklerini belirlemede oldukça etkilidir. Fiziksel olarak ele aldığımızda, dış görünüşüyle dikkat çeken alımlı ve bakımlı birinin, Venüs gezegeni tarafından yönetilen bir burcun insanı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Venüs, yönettiği burçların üzerindeki güzellik etkisiyle bilinen bir gezegendir. Ancak yanılma payının karakteristik özelliklere göre daha fazla olduğu fiziksel özelliklerden yola çıkarak burç tahmininde bulunmak doğru değildir. Doğru tahminde bulunmak adına yapılması gereken en önemli şey, karakter özelliklerini esas alarak ilerlemektir.

 

Félix’in karakter özelliklerini ele aldığımızda bu konuda net bir sonuca varmak pek de mümkün değildir. Çünkü karakterimiz düzenli ve çalışkan olduğu için Başak, sabırsız ve inatçı olduğu için Koç, denge ve dengesizliği özünde aynı anda barındırdığı için Terazi, duygusal ve duyarlı olduğu için ise Balık burcu olabilir. Neredeyse her burçtan en az iki özellikle uyum yakalayan Félix hakkında yapılabilecek en iyi tespit, çocukluğunda yaşamış olduğu duygu ve durum bozukluğunun psikolojisi üzerindeki etkisi yüzünden karakteristik özelliklerinin tek düzlemde gelişememiş olmasıdır. İnsanlar mensup olmamalarına rağmen başka burçların özelliklerinden izler taşıyabilirler. Ancak Félix alışılmışın dışında, neredeyse her burçtan izler taşımaktadır.

 

Bu noktada bizi kararsızlığa iten düğüm, bağlantıları doğru kurarak çözülebilir. Félix ve Balzac birbirine aynadır. Félix karakteri, ötekileştirilerek büyümüş yazarının yansımasıdır. Yazar ve kitabının başkarakteri, ilmek ilmek işlenen hüzünlü duyguların kesişim noktasında buluşur. Yaşanan olayların karakter üzerindeki etkisinin öneminden yola çıkacak olursak, hemen hemen aynı şeyleri yaşamış gerçek ve kurgusal iki karakterin arasında güçlü bir bağ olduğunu söylemek gerekir. Dolayısıyla Félix’in, 20 Mayıs doğumlu Balzac gibi Boğa burcu olabileceği en olası ihtimaldir. Henriette’in kocası Mösyö de Mortsauf ’a bile aşklarının önündeki en büyük engel olmasına rağmen hasta yatağında merhamet göstermesi ve iyileşmesi için ona yardım etmesi, sevdiği insanlara karşı gösterdiği samimi ve sıcak tavırları, mutlak galibiyetle sonuçlanmasa bile istikrarlı tutumu, Boğa burcu ile arasındaki bağın sadece Balzac’tan ibaret olmadığının bir göstergesidir. Gösterişin gözünü boyamayı başarması ve genişleyen çevresiyle doğru orantıda artış gösteren hırsı Boğa burcunun olumsuz özelliklerini taşıdığını da gözler önüne serer. Konfor düşkünlüğü, yazarına ait bir durumun en önemli yansımalarındandır. Sakin ve güvenilir yapılı insanların özelliklerini içinde barındıran Boğa burcu, Félix için olması en muhtemel burçtur.

 

BERDÜCESİ - Sayı: 7