ACIYLA DOĞUP HAYAL KIRIKLIĞIYLA GİYİNEN İNSANLARIN ÖYKÜSÜ: SARARMIŞ YAPRAKLAR

 

Fin sineması denince akla gelen ilk isimlerden yönetmen Aki Kaurismäki’nin son filmi Kuolleet Lehdet-Fallen Leaves (Dökülen Yapraklar) ülkemizde daha şairane bir isimle gösterime girmiştir: Sararmış Yapraklar…

 

Film, 2023 yılında Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü almıştır. Filmin konusu işçi sınıfına mensup iki yalnız insanın günlük yaşamları, tanışmaları, arkadaşlıkları ve aşklarıdır.

 

Kaurismäki’nin filmleri altmışlar ve seksenler arasında bir zaman diliminde geçtiğini düşündüğümüz arthouse filmlerdir. Sararmış Yapraklar filmi de gerek mekân seçimleri gerek kullanılan renkler itibarıyla retro bir hava vermektedir. Bu retro havayı dağıtan bir unsur dikkatimizi çeker: Ara sıra radyodan duyulan Ukrayna-Rusya savaşındaki gelişmeler. Kaurismäki kendine has bir tarzda Avrupa’nın yanı başında olan bu savaşı pasif bir şekilde protesto etmeyi tercih eder.

 

Kaurismäki, minimalizmi tercih eden bir yönetmendir. Hikâye anlatımı, diyaloglar, çekim tekniği, oyuncuların jest ve mimik kullanımı bunu net şekilde hissettirir. Filmde kullanılan mekânlarda kasvetli ve yoğun bir atmosfer hissedilir. Fakat verilmek istenen duygular izleyiciye acınası bir hâlde değil; abartılmadan, iyimser bir havada sunulur. Kaurismäki, oyuncuların prova yapmasını istemez. Böylelikle oyuncular duygularını keşfeder. Ona da diyaloğu az olan oyuncuların hislerini izleyicilere aktarmak kalır. Çoğu filminde olduğu gibi bu filminde de sigara içen karakterler, köpekleri tek dostu gören insanlar, işçi sınıfı, barlar, yalnızlık, arkadaşlık ve yoksulluk dikkatimizi çeken unsurlardır.

 

Filmde Helsinki’de işçi mahallesinde yaşayan utangaç, kendi küçük dünyalarında var olmaya çalışan iki karakter mevcuttur: Ansa ve Holappa. Bir markette raf görevlisi olarak çalışan Ansa tarihi geçmiş, çöpe atılması gereken malzemeleri bazen yardıma muhtaç insanlara verir. Bazen de kendi evine gizlice götürür. Kaurismäki modern dünyayı beğenmeyen, insani değerleri ön plana çıkarmaya çalışan bir yönetmendir. Modern dünyanın tüketim alışkanlıklarına karşı muhalif tavrı filmin açılış sahnesinden itibaren kolaylıkla fark edilir. Yönetmen; bürokrasiye tapan, ahlâkını devlete devreden modern dünyada “saygın” sayılan kişileri eleştirmiştir. Bunlardan ikisi: market müdürü ve marketin güvenlik görevlisidir. Güvenlik görevlisi, market müdürüne Ansa’yı şikâyet eder. Güvenlik görevlisi ve market müdürü Ansa’nın çantasında tarihi geçmiş yiyecek bulur. Ansa işten atılır ve güvenlik görevlisi tıpkı Nürnberg mahkemesinde yargılanan SS subayları gibi ‘Ben sadece işimi yapıyordum.’ der.

 

Holappa işçi sınıfına mensup, ayık gezmeyen, tek arkadaşa sahip, utangaç, yalnız bir adamdır. Bir gün arkadaşı gelir ve ona karaoke bara gitmeyi teklif eder. Ansa da arkadaşlarıyla bara içki içmeye gittiğinde Holappa ile tanışır ve birbirlerinden etkilenirler. Fakat isimlerini bile öğrenemeden mekândan ayrılmak zorunda kalırlar. Talihsizlikler ikilinin peşini bırakmaz. Ansa marketten ayrıldıktan sonra bir restoranda bulaşıkçı olarak işe girer. Fakat maaşını alacağı gün patronu tutuklanır. Ansa ara sıra Holappa ile tesadüfen karşılaşır. Bulaşıkçıda işi bıraktığı gün yine Hoppala’yı görür. Ansa’nın cebinde kahve içecek parası bile yoktur. Holappa kahve ısmarlar. O gün Ansa, Holappa’nın alkolik olduğunu fark eder. Buna rağmen onunla olmayı kabul eder.

 

Günümüzde iyi filmlerin iyi göndermelerden oluştuğuna dair bir algı vardır. Kaurismäki, bu filmde gönderme yapmayı değil, bazı sahnelerde iyi filmler ve iyi kitaplar göstererek onlara dair bir hatıra bırakmayı istemiştir. Ansa ve Holappa sinemaya gittiklerinde sinemadan çıkan iki kişi izledikleri zombi filmini, Robert Bresson’un Bir Taşra Papazının Güncesi ve Jean Luc-Godard’ın Çete filmlerine benzettiklerini söylerler. Aynı şekilde film sonunda Ansa ve Holappa’nın güneşe doğru yürüyüşleri Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar filminin sonuna benzemektedir

 

Ansa sinema sonrası Holappa’ya telefon numarasını kâğıda yazarak verir. Fakat Holappa numarayı kaybeder. Holappa sinema önünde Ansa’yı beklemeye koyulur. Karşılaştıkları bir gün Ansa onu yemeğe davet eder. Filmde birçok yalnızlık sahnesi mevcuttur. Ansa’nın iş çıkışı otobüsle eve dönerken yaşadığı yalnızlık, bir saksı ve radyodan ibaret olan masasında Ukrayna-Rusya savaşını sessizce dinlerken yaşadığı yalnızlık, kurtardığı köpeğiyle birlikte uyurken yaşadığı masalsı yalnızlık ve Holappa’yı yemeğe davet ettiği zaman ikinci bir tabak, çatal ve kaşığı olmayan hüzünlü bir yalnızlık…

 

Yönetmen iki karakterin aşkını sıradan ve yoğun diyaloglar yerine, sahnelerde çalan şarkıların sözleriyle anlatmayı tercih eder. Bu nedenle filmde yoğun bir müzik kullanımı vardır. Holappa bir bar sahnesinde hiç konuşmazken düşüncelerine Maustetytöt’ün ‘Syntynyt Suruun Ja Puettu Pettymyksin’ (Acıyla Doğdum ve Hayal Kırıklığıyla Giyindim) şarkısı eşlik eder.

 

Kuolleet Lehdet (Sararmış Yapraklar) sistemin korkunç çarkları arasında kalan insanların hayatını melodram olarak değil de absürt bir atmosferde vermeyi tercih eder. Karanlık bir hikâye gibi görünse de umut dolu bir film olduğunu söylemek yanlış olmaz.

 

Ebru Özdemir

 

BERDÜCESİ - Sayı:10