SİBEL TOMAÇ:

 

GELENEKSEL FORMUN İÇİNDEKİ YENİLİKLERİ TERCİH EDİYORUM

 

Sibel Hanım sanat hayatınızda çok yönlü kişiliğinizle tanınıyorsunuz. Karagöz’ün öncesinde bir de tiyatro geçmişiniz var. Söyleşimizi bu noktadan başlatmak istiyorum: Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?

 

Muhasebeci olarak çalışmakta iken 2003’te tiyatro kursuna başladım. Hedefim boş vakit doldurmak, işten dolan kafamı biraz rahatlatmaktı. Kursta Alpay Ekler hocalarımdan biriydi. Bir tiyatro grubu vardı Tiyatro Merdiven. Tiyatroya ek Karagöz kukla yapıp oynatıyordu. Kurs daha bitmeden onun ekibinde oynayarak yarı amatör yarı profesyonel oyunculuğa başladım. Kurs süresince geleneksel dersimizi veren Alpay hocamla Karagöz ve kukla yapmaya da başladım. Oyunculuğa devam ederken, birçok kursa da katıldım. Resim, müzik, tezhip, karakalem, diksiyon vb. Bu kurslarla sanatın pek çok alanında eğitim aldım. 2005’te oyunculuk kursu bitince yönetmenlik kursuna da gittim. İlk profesyonel oyunumu Tiyatro Merdiven’de yönettim. Ekipte oyunculuğa devam ederken, kostüm tasarımına da yardım etmeye başladım. Daha sonra 2008’de Kocaeli Üniversitesi’nin sahne tasarımı sınavına girip kazandım. Okulda da hocamdı Alpay Ekler. Onunla Karagöz ve kukla derslerine orada da devam ettim. Alpay hocamın ayrıca Unima İstanbul’un yöneticisi olması dolayısıyla Unima ile tanıştım. 2011’de yaşayan insan hazinelerinden karagöz yapım ve oynatım derslerini bu sayede aldım. 2012’de okul bittiğinde oyun oynatacak kadar tasvirim olmuştu. Profesyonel ekiplerle çalışmaya da Karagöz gösterileri yapmaya da 2012’de başladım. Kültür Bakanlığı’ndan geleneksel tiyatro için yardım almaya aynı yıl başladım. Bu yardım bugüne kadar devam etti ve etmekte. 2015’te kardeşimle birlikte tiyatro heyeti kurduk. Orada oyunlar yazıyorum, sahneliyorum. Kardeşim daha çok idari işlerle ilgilenirken ben sanatsal kısmıyla ilgileniyorum. Kendi ekibim dışında pek çok ekipte oynadım ve oynamaya devam ediyorum. Kostüm dekor yapıyorum, Karagöz kukla yapıp oynatıyorum.

 

Tiyatrodan Karagöz’e geçişinizdeki motivasyonunuz neydi?

 

Asıl hedefim oyuncu olmaktı. Ama Karagöz’le tanışınca, neden olmasın dedim. Karagöz seni kendine çekiyor. El sanatlarını severim, el işlerini de. O yüzden tasvir ve kukla yapımı okuldaki derslerde hoşuma gitmişti. Ama kadın hayali yoktu. O yüzden kimse oynatma lafını bile etmiyordu. Evet, tasvir ve kuklalarım iyi. Ama oynatmak için bir fırın ekmek yemen gerek diyordu herkes. Buna hocam da dâhil. Ben bu süreçte oyunculukta ilerlemiştim. Bu arada pek çok Ortaoyunu’nda da oynamıştım dramatik tiyatronun yanında. Ortaoyunu Karagöz’ün sahne versiyonudur. Tipler ve oyun kanavaları aynıdır. Oradan gelen bir bilgim ve taklit kabiliyetim de oluştu. Ben bunu yaparım dedim kendime. Olur mu olmaz mı diyenlere de olur dedim ve yaptım. Oyunculuk bilen biri perde arkasına bir sıfır önde başlar. Benim kendime güvenme nedenim buydu. Sahnede oynadığımı perde arkasında oynayacaktım. Bir farkla; bu defa hepsini ben oynayacaktım. Zaten yönetmek ve söz sahibi olma dürtüm fazlaydı. Perdede her şeyin yöneticisi konumunda olmak da cezbetti beni sanırım. Çok iyi tasvir yapacağım, çok iyi kukla yapacağım demedim. Ama çok iyi oynatacağım dedim. Buna da ulaştım sanırım. On yıla yakın süredir oynatıyorum. Her yıl en az bir yeni oyun yazıyorum ve sahneliyorum.

 

Alanınızda bir kadın olarak yaşadığınız engelleri ve zorlukları paylaşabilir misiniz?

 

Yaptığım işin tarihinde bir örneği olmadığından hocam bile kadın hayali olmaz diye düşünüyordu. Kadınlar yardım eder, tasvir yapar, belki birkaç tip oynar. O kadar. Ben bunun tersini ispatladım. Şimdi kadınlar benden aldıkları güven ve başarı öyküm sayesinde daha istekliler. Biz de yapabiliriz diyor bazı arkadaşlarım. Ama ben öne geçmeye cesaret etmeseydim, onlar öne geçmek ister miydi, pek sanmıyorum. Çünkü önlerinde eşleri vardı. Şu an Karagöz oynatan veya heveslenen arkadaşlarım genelde eşlerine yardaklık yapanlar. Kukla yapan ve oynatan kadınlar, Karagöz tasviri yapanlar olsa da Karagöz oynatan yok. Ama olacak. Üstelik onlar benim yaşadıklarımın daha azını yaşayarak ilerleyecekler. Ben hep “kadından hayali mi olur” u yıkmaya çalıştım ve çalışıyorum. Hayaliliğe “erkek işi” gözüyle bakan çok. Hem sanat camiasında hem de idari kadrolarda. Oyunlarımı sahnelemek için hepsiyle uğraştım. Her zorluğu aştım mı, tabii ki hayır. Ama epey bir yol kat ettim. Etmeye de devam ediyorum.

 

Oyunlarınızda geleneksel tiplemelerin yanında güncel hayattan orjinal tiplemelere de yer veriyorsunuz. Bu bağlamda bir oyun metni hazırlarken dikkat ettiğiniz, ölçüt aldığınız başlıklar nelerdir?

 

Çocuk ve yetişkin Karagöz metinlerimde de, yetişkin ve çocuk sahne oyunlarımda da geleneksel kanavalardan fazlaca yararlanıyorum. Muhavereler, söyleşmeler vb. Bunları kullanıyorum. Ama oyuna yeni bir konu ve yapı kurarak başlıyorum. Geleneksel tiyatromuzun tatlı ve özel tadıyla tatlandırıyorum oyunlarımı. Tipler geleneksel tiyatro tiplerine yakın oluyor genelde. Kimi oyunda bir anlatıcı, kimi oyunda kukla kullanıyorum. Kimi oyunumu bir meddah açıyor, kimi oyunum bir kantoyla başlıyor. Bir oyunumda telefondan eş bulma programını işleyerek günceli yakalarken, bir oyunumda masallarda destanlarla anlatıyorum derdimi. Keloğlan da var oyunlarımda, siri de.

 

Karagöz kadim bir geleneğimiz olmasına rağmen eskiye oranla oldukça az rağbet görüyor. Bu konuda geleneğin sürdürülebilirliği adına tavsiyeleriniz / fikirleriniz var mıdır?

 

Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki, Karagöz biraz durağan olduğu için zamanı yakalayamaz zannediliyor. Ama Karagöz’ün özünü alırsan, hiçbir zaman eskimez ve sıradanlaşmaz. Yazılan yeni metinlerde sıradanlıktan ve tekdüzelikten uzak durmak gerekiyor. Güncel hayatımızdan parçalar oyunlarda yer almalı. Seyirci oyunun içine girebildiği zaman oyunu daha çok sever. Eğer oyunda o yoksa yani onun özdeşleşeceği karakter yoksa oyun ilgisini çekmez. O yüzden tadını tuzunu kaybettirmeden yapılan eklemeler daha canlı hale getirir oyunları. Ama ben geleneksel formun terk edilmesine karşıyım. Geleneksel formun içindeki yenilikleri tercih ediyorum. Bir oyunumda Karagöz TV’de çöpçatan programı sunuyor, bir oyunumda futbol hakemliği yapıyor mesela. Önceden Unima İstanbul’ daydım şimdi de Karagöz Derneği’nde yönetim kurulu başkanıyım. İki dernekte de eğitime öncelik verdik, veriyoruz. Gençlere ve çocuklara hem perde arkası hazırlık hem de gösteri alanında eğitimler veriyoruz. Kukla yapım, tasvir yapım yanında oynatım kurslarımız da oluyor. Benzer eğitimleri öğretmen ve öğretmen adaylarına da ulaştırmaya çalışıyoruz ki onların da yardımıyla daha çok kişiye öğretebilelim. Sanat tabii ki emek ister, Karagöz de istiyor. Bir iki günde hiçbir sanatta başarılı olunamaz. Burada da eğitim olmalı; eğitim çocuklardan gençlere her yaşa yayılmalı, okullara girmeli ki hem daha doğru bir eğitim olsun, hem de yaygınlığı artsın. Eskiden usta çırak metoduyla işliyordu sistem. Ama artık hız çağında kimse çırak olup, yıllarca çalışıp öğrenmek istemiyor. Daha hızlı, alıştığı eğitime benzer bir yöntem arıyor. O yüzden de bu önemli sanatımızın öğretilmesinde okullar da önemli yer oynamalı. Özellikle sanat liselerinde ve güzel sanatlar fakültelerinin konservatuvarlarında olmalı dersler. Çünkü Karagöz oyunculuğu olmayan birinin oynatacağı bir teknik değil, resim ve renk bilmeyene de çok zor. Müzik bilmeyene daha da zor. Hem günümüz tiyatrosunu bilmeli Karagözcü hem de geleneksel tiyatromuzu ki güncel seyirciyi yakalayabilsin.

 

UNESCO tarafından “Somut Olmayan Kültürel Miraslar” listesine dâhil edilmiş bir mirasın taşıyıcısı ve ilk kadın temsilcisi olmanın duygu dünyanızdaki yansımalarını paylaşabilir misiniz?

 

Ben Karagöz’ü sevdim o da beni sevdi. Olmaz, yapamazsın denilmesine rağmen, yapım da inatçıdır; inat ettim, yaparım dedim. Denemeden nasıl bilebilirim bir şeyi yapamayacağımı deyip denemeye karar verdim. İyi de oldu, daha ilk yılımda Kültür Bakanlığı’ndan destek aldım oynatmaya. Bu bizim değerimiz. Bu değer tüm dünyada özel ve güzel. Ben de oyunculuktaki başarıma güvenerek girdim bu dünyaya. İyi ki de girmişim. Hiç pişman olmadım. Olamaz diyenlere olduğunu da gösterdim. O zaman olmaz diyen arkadaşlarım bile şimdi kadın hayali yok denildiğinde “Olmaz mı Sibel var” diyorlar.

 

Kişinin kendini geliştirmesi, özellikle günümüzde sosyal hayatta daha çok var olan kadınlar için fazlasıyla önemli hale geldi. Ancak sanatsal alanda hüner sahibi olan birçok kadın “acaba başarabilir miyim ?” endişesiyle kabuğuna çekilip geri planda kalmayı tercih ediyor. Öncü bir kadın olarak bu konuda hemcinslerize önerileriniz nelerdir?

 

Hangi işte olursa olsun “acaba” diyerek başlarsan sonu hüsran olur. “Ben bunu yapabilirim, yapacağım” diyerek başlamak gerek. Ben o kadar uzun yol gittim ki... 12 yaşımda çalışmaya başladım, ilkokuldan sonra. Okula da gidemedim. Ama çabaladım, önce dışardan ortaokulu bitirdim, sonra açık öğretimle lise ve üniversiteyi. O zaman da pes etmedim. Örgün eğitimde üniversite hayal ettim, hem de sanat fakültesi. Ona da çabalayıp ulaştım, onunla da yetinmedim yüksek lisans yaptım. Bu iki günde olmadı tabii ki. Ama başardım. Şimdi doktora yapmak istiyorum. Ee istekler biter mi bitmez tabii ki. Ama hedefi çok yukarıya koymuştum. Başarabilir miyim demedim, başaracağım dedim; er ya da geç. Fırsatlar karşısında da kararsız kalmadım. Doğru kararı vereceğim diyerek değerlendirdim hepsini. Yanlış yapma korkusuyla çekinik kalıp hiç atılım yapmamak da geride bırakır kişiyi. Bazen karar yanlış da olsa denemek gerek. Yanlışı da doğruyu da yaşayarak öğrenmek gerek. Muhasebeci olarak devam etseydim maddi yönden daha rahat bir yaşantım olabilirdi. Oyunculuğu seçerek zor ve bilinmeze yol aldım. Ama yol aldım, durmadım. Hayal etmek ve o hayale ulaşmak için çabalamak sizi dinç tutar.

 

Sahne sanatlarına ilaveten resim eğitimi aldınız. Bu alanda da profesyonelleşmeyi, bir sergi açmayı düşünüyor musunuz?

 

Yağlıboya, karakalem, suluboya dersleri aldım. Bu dersler sayesinde de Kocaeli Üniversitesi sahne tasarımı bölümüne girdim. Orada daha çok sahne resmi yaptık. Şimdi daha çok sahne resmi yapıyorum ve tabii tasvirle kukla çizimleri de. Kukla ve tasvir sergisi açmak isterim ama sergi için çalışmak gerekiyor. Şimdilik öyle bir motivasyonum yok ama neden olmasın... İleride olacak, yeteri kadar sergilik tasvir biriktirdiğimde. Ben şimdiye kadar hep oynatımda kullanacağım tasvirler yaptım. Sergi için tasvir yapmaya da başladım aslında. Ama o hemen olmaz, birikmeli eserler. Daha sonra… Belki de doktorada...

 

Önümüzdeki süreç için yeni projeleriniz var mı?

 

Yazmaya devam ediyorum. Hayat bazen bazı engeller koyuyor hayata korona gibi. Ama o engellerden atlarken yeni yollar da keşfediyorsun. Korona sayesinde dijital tiyatro girdi hayatımıza. Ben de dijital tiyatro için hem Karagöz, hem yetişkin, hem de çocuk oyunları videoları çektim. Şimdilik seyirciyle dijital platformlarda buluşuyoruz. Bu süreci atlatınca da dijital tiyatronun devam edeceğini düşünüyorum. Elimden geldiğince seyirci karşısında da oynamaya çalışıyorum. Önümüzde iki turne var yaz döneminde. Karagöz Derneği’nde eğitim çalışmaları planlarımız var. Üniversite işbirliğiyle, yeni sezonda gençlerle buluşacağız. Hem kukla hem de Karagöz çalışmalarıyla, sanatçılarla buluşma planımız var. Bir sempozyum var önümüzde, üye olduğum başka bir derneğin işbirliğiyle gerçekleşecek. Düşünmeye ve üretmeye devam ediyoruz.

 

Teşekkürler Sibel Hanım...

 

 

BERDÜCESİ- Sayı: 4